22 Eylül 2012 Cumartesi

Realist Balıkçı, İdealist Kuzu

"Önce onu tamamen soydum. Nasıl da tekmeledi, ısırdı ve tırnakladı. Boğazını sıkarak onu öldürdüm ve sonra da etlerini odama götürebilmek için ufak parçalara böldüm. Pişirdim ve yedim. Fırında pişen küçük poposu öylesine yumuşak ve tatlıydı ki... Tüm vücudunu yemem tam dokuz gün sürdü. Ona tecavüz etmedim, ama istesem bunu yapabilirdim. Bir bakire olarak öldü."
Evinize böyle bir mektup geldiğini ve mektupta sözü geçen küçük kızın sizin kendi çocuğunuz olduğunu düşünün. Hem de kızınızı bu mektubu yazan kişiye kendi ellerinizle teslim ettiğinizi. Hiç hoş değil, değil mi? Ama gerçek. Siz bu yazılanları ne kadar inkâr etmek isteseniz de ne yazık ki hepsi yaşandı ve artık geri dönüşü yok. Bu mektuptaki kızın ve ailenin aklınıza gelebilecek tüm özellikleri övülse bile küçük kızın öldürüldüğü ve yendiği gerçeğini değiştirmek için yeterli olmayacaktı. Ya da talihsiz kızın başına gelenlerin şiddetini azaltmayacaktı.
Gerçek. Hem de tüm çıplaklığıyla.
Peki neden kabullenemiyoruz?
Niye duymak istediklerimizin dışındaki gerçekleri yok saymak için bu kadar cebelleşiyoruz?
"İyisin, hoşsun ama boşsun yha.s.s"
Eee, benim iyi ve hoş olmam boş olduğum gerçeğini değiştirdi mi şimdi? Ne yani bu? Ayrıca verdiğim örneği sikeyim, net.
Tamam sen seviyorsun, hâlinden memnunsun, daha iyisini de istemiyorsun ama kuzum bunu da kabullen be. Çok iyi bildiğin bi şey, ama yokmuş gibi davranıyorsun. Yapma işte onu. Sen de ben de biliyoruz ki senin o "yokmuş gibi" davranman hiçbir şeyi değiştirmiyor, hem de hiçbir şeyi. Neticede "1", 1'dir. 
Oyalama beni. 
O gerçeğe "hee" diyip geçsen, inan ki etkisini daha az hissedeceksin. Ama yok, illâ ki karşı çıkman lazım. Güzel değil çünkü o. Hem "hayır yaee" diyince haklı olan da sen oluyorsun, değil mi? Karşındaki senin de bildiğin gerçeği sana söylediği için suçlu, di mi?
Şimdi de diyeceksin ki "e tamam, o benim gerçeğim. peki ona ne yani? ben zaten biliyoreröereröeröeiröeröreörieröm." Hah işte, bunu da deme. Kişisel algılama. O gerçeği yüzüne çarpıtan arkadaş senin üzülmen için demiyor onu. Senle bi alıp veremediği de yok. İyiliğin için söylüyor hatta. Düzeltebilmen için şans tanıyor işte sana. Daha ne amk. Neyine inkâr ediyon, ha? Noldu şimdi, memnun musun? Evet, her şey fevkaladenin fevkinde, her şey mükemmelin ötesinde. Evet canım, haklısın. Böyle devam et. Sen egona yenik düşmüş sığır yoksunsun sana sunulan gerçeği lehine çevirebilecek zekadan. Ya da suç bende ki sana laf anlatmaya çalışıyorum.